Kayıtlar

Mayıs, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Günaydın Tugay

Tugay göz kapaklarını yavaşça araladı ve dışarıdan gelen sinir bozucu seslere aldırış etmeden “Günaydın Tugay.” diye mırıldandı. Her sabah yaptığı gibi, uyanır uyanmaz bacaklarına baktı; bacakları bir çocuğun kolları kadar ancak vardı. Haykıracak oldu, fakat çıtını çıkarmadı. Şaşkındı ve üzgündü Tugay. Yaradana lanet ediyor, birkaç saniye sonra ise düşündüklerinden ötürü minik ellerini açarak tanrıdan aflar diliyordu. Bir süre sonra omuz silkti ve yavaşça kalktı yatağından. “O, her şeyin en doğrusunu bilir.” diye fısıldadı, akabinde “Bilir mi ki?” diye sordu, “Saçmalama Tugay!” diye bağırdı içindeki bir başka ses. Banyoya gitti, lavabonun önündeki taburenin üstüne çıktı. Elini yüzünü yıkadı, sonra birkaç lokma bir şey yedi. Yaşlı annesi ona seslendi, Tugay da yatalak kadının yanına gidip onu doyasıya öptü; akabinde kağıt mendillerini ve diğer ıvır zıvırlarını alarak evden ayrıldı. Güneş, şahane bir uykuyu geride bırakmış gibi ısıtıyordu İstanbul’u. İlkbaharın yaza evrildiği sıcak gün

Tuğla

Kapıdan içeri girdiğinizde üstünüze kasvet oturur, ışık hüzmelerinin belirdiği yerlere baktığınızda uçuşan tozlar görürsünüz, kırık pencerenin ucundan giren hava, bir akım yaratarak o tozları size kadar getirir, boğulursunuz, huzursuzluk çöker benliğinize, kaybetmişlikle burun buruna gelirsiniz, o ev kaybedendir zaten, ya siz, siz nesiniz ki, evden farklı mısınız, bu ev sizin zaten, başka ne ile karşılaşmayı bekliyordunuz ki, bilemiyorum, bilemem ben, alnınıza sıcak basar, sıcaklık içinize akar, kalbinize ulaşır, kalbiniz sıkışır biraz, merak etmeyin sonra geçer, insan her şeye alışır zamanla, her şeye, ama hissedilen pişmanlık gitmez işte, yalnızca üstü kapanır, bu evde yaşananlar da öyle, yaşandı ve bitti dersiniz ama baktıkça üzülürsünüz, bilirim elden ne gelir ki, ama yine de dokunur işte, bazen lanet edersiniz, kirli iğrenç duvarlara vurmak istersiniz, parçalamak istersiniz kollarınızla yumruklarınızla, ama nereye kadar parçalayacaksınız ki, elinizde yalnızca bu ev var, bu ev olma

Ânı Durdurmak

Yüksekçe bir binanın en üst katında oturuyorum.  Ânı durdurdum, etrafı izliyorum. Koskoca İstanbul’da sadece ben durdum sanki. Her şey hareket ediyor. Sirenler çalıyor yanı başımda. Arabalar bir hareket ediyor, bir duruyor Barbaros Bulvarı'nda. Pahalı arabaların içinde oturanlara gül satmak için saniyeler içinde yüzlerce dua saydırıyor çingeneler. Simitçi tüm gücüyle haykırıyor; taze simit sattığını duymayan kalmıyor. Otobüsler hınca hınç dolu. İğne atsan yere düşmez, derler ya, işte öyle. Gözlerimi kısıyorum, akabinde hâlâ daha binmeye çalışanlar görüyorum. İte kaka binmeye çalışanlara kızanlar olduğunu görmesem de biliyorum. Başka bir esnada binmeye çalışan rolünde hiç olmamışçasına somurtuyorlar; hissediyorum. İnsanoglu, diyorum, insanoğlu... Sirenler bir süre sonra duyulmaz oluyor, fakat yerini araba kornaları alıyor. Arabaların dakikalarca bekleyişi huzuru bozuyor. Huzur buralarda zaten hiç var mıydı, diye soruyorum kendime. Düşünüyorum ama cevabı bulamıyorum. İnsanların öfk

Gökdelenler

“Burayı benden daha çok sevdin,” dedi genç adam sessizce ve acıklı bir şekilde gülümsedi. “Oysaki ben hiçbir yeri sana değişmem.” Güzel kadın ve o kadar da güzel olmayan genç adam, sahildeki kayalıklara yayılarak uzaktaki limana bakıyor ve düşünceli görünüyorlardı. Mevsim ilkbahardı, hava hafif rüzgarlı fakat ılıktı, saat akşam üstüydü, güneş neredeyse sahili terk edecekti. Buna rağmen, güneş, ayrılmadan önce sahildekilere bir veda busesini çok görmüyor ve gördüğü herkesi ısıtmaya devam ediyordu. Ara sıra geçen insanların sesleri duyuluyor, kıyıya bir hayli uzakta olan teknenin motorunun bağırtısı, kulaklarda yankılanıyordu. Kayalıkların üstünde gezinen kedilerin bazıları uyuşuk hareketleriyle günün bittiğini anlatmaya çalışıyor, geriye kalanlar ise sıcaktan mayışmış bir hâlde kayalıklara sere serpe yatıyordu. Genç adam kedilerden birinin ıslak ıslak yürüdüğünü görür görmez bakışlarını ona yöneltti, dizlerinin etrafında kavuşturduğu ellerini ayırdı ve kediyi fazla ses çıkarmadan yan