Tuğla

Kapıdan içeri girdiğinizde üstünüze kasvet oturur, ışık hüzmelerinin belirdiği yerlere baktığınızda uçuşan tozlar görürsünüz, kırık pencerenin ucundan giren hava, bir akım yaratarak o tozları size kadar getirir, boğulursunuz, huzursuzluk çöker benliğinize, kaybetmişlikle burun buruna gelirsiniz, o ev kaybedendir zaten, ya siz, siz nesiniz ki, evden farklı mısınız, bu ev sizin zaten, başka ne ile karşılaşmayı bekliyordunuz ki, bilemiyorum, bilemem ben, alnınıza sıcak basar, sıcaklık içinize akar, kalbinize ulaşır, kalbiniz sıkışır biraz, merak etmeyin sonra geçer, insan her şeye alışır zamanla, her şeye, ama hissedilen pişmanlık gitmez işte, yalnızca üstü kapanır, bu evde yaşananlar da öyle, yaşandı ve bitti dersiniz ama baktıkça üzülürsünüz, bilirim elden ne gelir ki, ama yine de dokunur işte, bazen lanet edersiniz, kirli iğrenç duvarlara vurmak istersiniz, parçalamak istersiniz kollarınızla yumruklarınızla, ama nereye kadar parçalayacaksınız ki, elinizde yalnızca bu ev var, bu ev olmasa zaten sahipsiz, zaten yalnız kalacaksınız, bari bunu kaybetmemeyim, dersiniz fakat olmaz da aynı zamanda, ne yapılır, ne edilir bilmezsiniz ama ortada mal gibi gezinmeye de devam edersiniz, tozları elinizle silmeye kalkarsınız ancak bilirsiniz ki yenileri yoldadır, o tozlar aslında hep oradalardı da siz farkında değilsinizdir, olmayacak işte, yık geç evi götün yiyorsa, diye düşünürsünüz yapamazsınız, cesaret edemezsiniz, çünkü çoğu zaman korkaksınızdır, adım atmak ne zor, dersiniz ama hep şikayet etmeden de duramazsınız, insanoğlu böyle böyle diyip insanoğlunu itin götüne sokarsınız ama eleştirdiğiniz şeyleri yapmaktan da geri kalmazsınız, baksana, duvarlar tozlu hâlâ, ne yapsak ne etsek, bilemem, ben bilmem zaten, yıkmalı mı duvarları, yeniden kurulur mu bir ev, bilmem.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kırmızı Leğen

Kırmızı Sepet

Topal İhtiyar