Zehir

Kadın zehrinden tattırdı önce Mehmet’e. Mehmet, zehrin tadını bilmiyordu, tattığı şey ona zehirden çok dünyanın en güzel tatlısı gibi geldi. Mehmet cahildi, ne bilirdi; kadın ise görmüş geçirmiş… Bilirdi her şeyi. Mehmet yaşadığı ân için tanrıya şükredecek kadar mutlu oldu birdenbire; gördüğü kadın için çıldıracak gibi oluyor, mutluluktan sağa sola koşmak istiyor, kadını olacağını düşündüğü bu kadının gözlerine bakarken resmen eriyor, karşısındaki güzelliği tüm benliğiyle kavuşturup içine hapsetmek istiyordu; ama kadının özgür olduğunu bilmiyordu Mehmet, kadın başına buyruktu, düşüncelerinde yalnızdı ve duygu piramidinin en tepesinde sadece kendisi vardı. Bir yere hapsedilmek şöyle dursun, Mehmet’i kadın hapsetmişti çoktan. Kadın bir çaba da sarf etmemişti. Mehmet ellerini kelepçeletmek için uzatan bir suçlu gibi kadına teslim olmuştu. Zehrin etkisi işte tam olarak buydu.

Kadın kötü biri sayılmazdı ama iyi de değildi, bunu da bilirdi, ona göre kimse saf iyi değildi. Bunu aklından geçirdiğinde, zaten kim iyi ki, diye düşünerek içine su serperdi; zehri bilerek mi, yoksa istemeden mi verirdi pek bilemezdi. Her şey spontane bir şekilde olurdu; daha önce de başına gelmişti kadının. O bir şey yapmamış, sadece soluk benzinin en güzel yerinde duran etkileyici koca renkli gözleriyle karşısındaki adamlara birkaç bakış atmış ve olanlar olmuştu. Zehir yalnızca buydu; kadın suçlu muydu şimdi biraz baktı diye, kağıt üstünde masumane bir bakıştı sadece belki ama zehirdi işte bu. O gözlere yakından bakan biri zehri tattı mı başlardı kıvranmaya. Kıvranır da kıvranırdı, panzehir yalnızca kadında vardı ve panzehi piramidin en tepesindeydi. Oraya ise kadın kendisinden başkasının çıkmasına asla izin vermezdi. Kadın kimseyi pek umursamazdı, oralı olmazdı ama bazen de olurdu işte. O da insandı nihayetinde, duyguları vardı, düşünceleri vardı, planları vardı. Genelde planlar öncelikli olurdu; duyguları ve düşünceleri, planlarına göre yontulurdu. Karşısındaki adamların ise çoğunlukla duyguları vardı; hisleri önce düşüncelerine sirayet eder, planları da bunlardan yola çıkarak şekillenirdi. Kadın bunu çok iyi bilirdi; Mehmet’e baktığında da aklından bunlar geçti, olabilecekleri tahayyül etti, Mehmet adına üzüldü biraz. Mehmet de kıvranacaktı nihayetinde, kadın kötü biri değildi ama doğası gereği acıma duygusu o kadar da gelişmemişti. Koca gözleriyle baktı Mehmet’e. Mehmet eridi evvela, sonra en candan bakışıyla yanıt verdi Mehmet. Kadın pek bir şey hissetmedi, planlarını gözden geçirdi, listesini kontrol etti, sırada ne var, diye düşündü. Mehmet’e birkaç soru sordu, Mehmet tüm içtenliğiyle yanıtladı. Bildiği tüm etkileyici ve asil kelimeleri çeşitli cümlelerde bir araya getirdi, konuştu da konuştu, kadın etkilendi biraz. Mehmet’in çabası kadının hoşuna gitti. Listesini kontrol etti, bazı maddelerin karşılandığını gördü, Mehmet durdu, kadın düşündü, sonra hafifçe gülümsedi kadın. Gülümseyince gözleri ışıldadı ve gözlerinin yanında bir takım çizgiler belirdi. Mehmet, kadının gülümseyen dudakları ve  gözleri arasında tenis maçı izlercesine gidip geldi, nereye odaklanması gerektiğini bilemedi. Kadın tekrar güldü Mehmet’e. Mehmet de güldü, sonra ikisi de sustu.

Mehmet bu sükunete daha fazla dayanamadı, “Ne yapmak istersin,” diye sordu, “gidelim mi bir yerlere, ne istersin, ne yapalım sence?”

Kadın duymamış gibi yaptı. Denize baktı evvela, sonra karşı kıyılara. Cebinden sigarasını çıkardı, bir adet yaktı. “Bilmem,” dedi umursamaz bir tavırla. Martılar dikkatini çekti kadının, bir süre Beşiktaş’a yaklaşan Kadıköy vapurunu izledi. Mehmet ise kadına bakmaktan başka bir şey yapamıyordu.

Sigarasını bitirdi kadın. Gökyüzü ne kadar mavi, diye düşündü, acaba bu bir işaret mi, şeklinde mırıldandı, sonra saçmaladığını fark etti. Mehmet’e baktı göz ucuyla, ne kadar da heyecanlı, diye geçirdi içinden. Kadın ise hiçbir şey hissetmiyordu, acaba ölmüş müydü, zehir en başta onu mu uyuşturmuştu… Aklından geçenleri susturdu sonra. Ne önemi var, diye düşündü. Mehmet’e baktı ve tüm içtenliğiyle-elinden geldiği kadar- gülümsedi. Bunu gören Mehmet’in ağzı kulaklarına vardı. Kadın “Hadi gidelim artık,” dedi, “karnım zil çalıyor.”

Mehmet hemen kalktı, kadın da öyle... Mehmet gidebilecekleri yerleri ve sonrasında olabilecek şeyleri aklından geçirirken, kadın arkasına döndü, denize ve gökyüzüne baktı. Mavilik, ufaktan kızıllığa evrilmişti sanki, güneş batmaya başlamış, başka dünyalara yol almaya koyulmuştu. İç geçirdi kadın. Kafasını çevirdi, Mehmet’e baktı, o da olabilecekleri düşündü, aklına çok fazla bir şey gelmedi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kırmızı Leğen

Kırmızı Sepet

Topal İhtiyar