Halı

Zaman kavramı, ağır aksak giden bir trenin uzunca bir tünelden geçmesini andırıyor. Tünelin neresinde olursanız olun her yer karanlık görünüyor ve karanlığın içindeyken zamanın neresinde olunduğu pek anlaşılmıyor. Ancak anılar ve hatıralar zamanın nasıl geçtiğini hatırlatıyor. Tıpkı tünelin içindeki tabelalar gibi. Karanlığın içinde sönük bir yıldız kadar parlıyorlar. Zaman yolunun kenarına tünemiş bu referans noktaları geçmişteki eylemlere sıkıştırılıyor. O eylemler tekrarlandığında zamanın nasıl geçtiği hatırlanıyor ve nerede olunduğu anlaşılınca acı doluyor insanın içine.

Annemle balkonda halı yıkamak da böyle bir eylem işte. Zamanı anımsattı, zamanın kudretini zihnime bir çivi gibi çaktı. Yoksa ünlülerin aşırı dozdan hakkın yolunu tuttukları bu kutlu yaşta işsiz güçsüz bir hâlde olup annemle balkonda halı yıkamak ister miydim hiç? Tabii ki istemezdim. Kim ister ki... Yine de balkonda halı yıkamak aşırı keyifli bir aktivite. Yaz mevsimini pek sevmem ama benim gibi fakirlerin yüzünü güldürdüğü de oluyor: Halı yıkama imkanı gibi. Gerçi pek gülmedim bugün. Daha çok durdum boş boş. Düşündüm. Uzaklara bakarak zamanı düşündüm, sonra fırçayı halıya sürterek karanlığı geçirdim aklımdan. Gerek yoktu, içim hep karanlık. Aklımın çeperlerinden yükselen seslere benziyor fırçanın sesi: Haşır huşur. Gönül isterdi ki sevdiğim kadınla Akdeniz'in pek bilinmeyen bir koyuna demir atalım, birlikte bir kadeh içki yudumlayalım, sıcaklayınca denize atlayalım, sonrasında güneşin vedasını izleyelim ve yıldızlara bakarken sevdiğim kadınla zevkin doruklarına ulaşalım beraber. Kim istemez mi? Ben de istedim. Olmadı. Belki de on yedi yaşındayken geleceğimi böyle planlamışımdır, pek hatırlamıyorum, hep yüksekten uçardım ama çakıldım. Hayat biz planlarken başımıza gelenlerden ibaret, öyle demişti üstat, haklıymış, planlar genelde pek tutmazmış. Doğru çıktı, oysa planladığım her şeyin gerçekliğe kavuşacağına  ne kadar da inanmıştım. Olmadı. Varsın olmasın, yaşıyoruz işte, nefes alıyoruz, çoğunlukla geri veriyoruz. Vermesek olmaz, bu da yaşamak mı be, diyor zihnimdeki ücra bir köşe. Kafamda çok ses var öyle. Sanki çok sesli bir koro. Şimdi susunuz beyefendi, halı konuşuyor ya da fırça, hangisi bilemem: haşır huşur. Galiba fırça.

Akdeniz'in pek bilinmeyen bir koyunun rengini aldığı masmavi suların üstünde degilim. Keşke olsaydım ama değilim işte. Karadeniz'e yakın bir yerde balkondayım, o kadar mavi değil, biraz yeşil, çok şükür beyefendi, halı yıkıyorum. Maalesef bilincim hiç olmadığı kadar açık, keşke olmasa. Annem bana bakıp "Nerede yanlış yaptık?" diye sorguluyor gibi görünüyor. Varsın desin, herkesin doğruları yanlışları oluyor bu hayatta, onun da vardır elbet.

Balkonda halı yıkamak aşırı keyifli. Neden gülmüyorum öyleyse, bilemem. Su ile oynamak bana çocukluğumu hatırlatıyor. Çocukken dereye gidip hasta oluyorum diye annem beni köye pek götürmezdi. Hatırlayınca sinirlendim. Biraz da üzüldüm. Ne fark etti ki, hasta olmadım da ne oldu? Şimdi çok mu iyiyim yani? Balkonda halı yıkıyorum, bak, su aktı, yolunu buldu anneciğim. Halı da pek pismiş, aklım gibi. Zihnimden dökülen pislikler de böyle akar mı? Bu kalınca fırça yardım eder mi? Haşır huşur. Bilemem.

Fırça halıya değince garip bir ses çıkıyor. Bu ses içimi bir tuhaf yapıyor, içimdeki tuhaflığa ne kadar da benziyor sesi. Halının yanlarından köpükler akıyor. Annem şakasına üstüme su tutuyor, köpük fırlatıyor. Bu tür laubaliliklerden hoşlanmıyorum artık. Eskiden severdim, değiştim işte, insan değişiyor. Halı da yıpranmış, ne yıpranmıyor ki şu hayatta? Hiçbir şey.

Her şey zamanında güzelmiş, bu da öyle. Yok yok yine de keyifli ama eskisi gibi değil. Şimdi beş yaşında olmak vardı: İmkansız. Halının üstünde yuvarlanmak vardı: Çok büyüğüm bunun için, yapamam. Bir keresinde balkon demiri yaladım, olmadı, aynı tadı vermedi. Sonra ekmeğin ucunu kopardım, sarmadı, evde bana kızacak kimse yoktu. Unutun dediklerimi, balkonda halı yıkamak keyifli hâlâ. Annem olmasaydı hiç keyif alamazdım. Gerçi üstüme oynuyor, yaşıtlarımın, onların bunların evlenmesini, maaşını, osunu busunu söylüyor, mimiksiz suratımı görünce üstüme su tutup söylediklerini temizliyor kendince. Keşke su her şeyi temizleyebilseydi anneciğim. Deterjan da dökerdik, haşır huşur diye konuşan bir fırça da oldu mu tamamdır bu iş. Zihnim de böyle temizlense keşke, halı gibi, köpükler aksa kafamın içinden, hiçbir şey olmamış gibi devam etsem.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kırmızı Leğen

Topal İhtiyar

Akıl Karantinası